Yusuf İle Herşey Yolunda
Yusuf İle Herşey Yolunda
Bölüm:1 Belirsizlikten bilinmezliğe Sürmeye…
Bölüm:1 Belirsizlikten bilinmezliğe Sürmeye…
Korkmadan vazgeçebilmelisin, işinden, evinden, alışkanlıklarından. Çünkü bunlar senin sahip olduğun şeyler değildir aslında. İhtiyacın olan sağlık bir vücut ve sağlıklı bir zihindir. Tek ihtiyacın karar vermek için cesaretini toplayıp arkana bakmadan sürmektir. Bu şekilde bedenini sarmış zincirlerden kurtulup özgür olabilirsin. Süreç zordur ve sabır gerektirir. Bunun karşılığında her sabah uyandığında gülümsersin, havayı soluduğunda gülümsersin, güneş ısıttığında, biriyle göz göze geldiğinde, bir sokak hayvanının başını okşadığında gülümsersin. Dünyayı anlamaya başlarsın ve bu süreç bitmez. Her zaman, daha fazla acıkırsın bilinmezliğe, yeni insanlar yeni kültürler yeni ülkeler görmek için sürersin, ancak asla doyamazsın…
Ben de öyle yaptım. Otomotiv sektöründe, beyaz yakalı tabir edilen masa başı bir işe başladım, bir hayli kariyerimde yükseldim. Katıldığım iş toplantılardan sonra, beni bekleyen siyah bir aracın arka sağ kapısını açan bir şoför vardı. Asla gözlerine bakamadığı. Aldığım maaş ve primler ile ne yapacağımı bilemeyip, yeni takım elbiseler, yeni kol saatleri, lüks otellerde rezervasyonlar ve sözde şaşaalı bir yaşam. (Bu tamamen benim görüşüm olup, bu şekilde mutlu olan insanlara saygı duyarım. ) Bunun karşılığında yapmam gereken, yöneticilerimin ve müşterilerimin arasında köprü olup, her iki tarafın problemlerini çözmekti. Gelirim arttıkça baskılar artıyordu ve her maddi gelir benim daha fazla mutsuz etti. Kazandığım paranın bir önemi kalmadı…
2015 Haziran ayıydı. . Yıllık izinler dönemiydi. Klima ile soğutulan ofisimde masa da otururken, “ben burada ne yapıyorum?” sorusu belirdi. Ofisin önündeki 2007 model 250 cc’lik motosikletim bana bakıyordu. Vücudum gerilmeye başladı. Hemen bilgisayarda izin dilekçemi yazdım. Onay imzası için patronuma götürdüm. 15 günlük tatil hakkım bulunuyordu. Ancak patronum 7-8 gün izin kullanabileceğimi söyledi. Ben de zorunlu kabul ettim. Ardından İtalya konsolosluğunda vize başvurusu yaptım. Turing kurumundan beynelmilel sürücü belgesini aldım (Uluslar arası ehliyet ) 4-5 gün içinde 34 günlük schengen vizesine sahiptim.
Ailem, kardeşlerim herkes karşı çıktı bu tura, Hatta abim bu motosiklet ile İstanbul’a varamayacağım konusunda da espri yaptı. Tek desteğim her zaman ki gibi annem oldu. Başarabileceğime inan tek O’ ydu
Yola çıkmadan bütçemi oluşturdum. Çok yeterli değildi. Ancak idare edebileceğime inanıyordum. İnternetten, motosiklet ile Avrupa turu yapan kişileri araştırmaya başladım. Güzergâhımı oluşturdum. Daha önce bu turu birçok kez yapan Birol GÖZEN’E danıştım. Güzergâhımı revize ettim. Yola çıkmaya hazırdım her şeyim hazırdı. Annemle eşyaları motosiklete yükledik. Elinden öpüp sarıldık. Arkamdan bir sürahi suyu döktü ve teker dönmeye başladı.
Artık yollardaydım işte. Yüzümde dinmeyen bir gülümseme. Tarif edilemez bir heyecan içindeydim. En son çocukken bisiklet sahibi olduğumda bu kadar mutlu olmuştum. 22 yıl sonra aynı mutluluk.
Tabi dakika bir gol bir. Otoyola çıkmadan önce HGS alacaktım. Ankara, Kazan kavşağındaki PTT şubesinden HGS almak için durdurduğumda “Motosiklet için HGS’miz yok, İstanbul Boğaz Köprüsü şubemizden temin edebilirsiniz” dediler. Bende İstanbul’a kadar gişelerden kaçak geçmek zorunda kaldım. Tabiki hiç bir şey umurumda değildi. Keyfimi hiçbir şeyin kaçırmasına izin vermeyecektim. Ankara’dan 20 km kadar uzaklaştığımda, kaskın az açık vizöründen girip, sağ gözüme yapışan sinek ile Bolu ‘ya kadar mücadele ettim. Sonunda dinlenme tesisinde aynaya baktığımda sağ gözümün ciddi anlamda kanlandığını gördüm. Dedim ya hiçbir şey keyfimi kaçırmayacaktı. Sürmeye devam ettim .
İstanbul Boğaz köprüsüne vardığımda, gişelere park ettim. Hemen PTT şubesine girip HGS kartı talep ettim. Motosiklet için bana kalmadıklarını ilettiler. Ancak 15 gün süresi olduğunu Türkiye’ye dönüş yaptığınızda alabileceğimi ilettiler. İçimden bir ses bana sakin olmam konusunda telkinde bulunmaya devam ediyor. Ben de öyle yaptım
İstanbul trafiğinden zorda olsa çıkıp, Tekirdağ’a oradan da, İpsala gümrük kapısından Yunanistan Kavala’ya geçecektim. Tekirdağ’a vardığımda gidonun ağırlaştığını fark ettim. Sağa çekip kontrol ettiğim de ön tekerin inmiş olduğunu gördüm. O sıra da 200 metre ilerde, daha önce çalışmış olduğum bir otomotiv firmasının satış ve servis noktası olduğunu gördüm. Direk servise giriş yaptım ve durumu anlattım. Daha önce aynı marka da çalıştığım firmayı ve motosikletimle yurt dışı turu yaptığımı söyleyince sağolsunlar çok yardımcı oldular. Sorunun siboptan kaynaklı olduğunu söylediler ve 15 dakika içinde tamir edip motoru teslim ettiler. Sağ olsunlar para talep etmek ne kelime o gece konaklamam için misafir etmeyi teklif ettiler. Tekliflerini zamanımın az olduğundan gerçi çevirip yola devam ettim. Sınıra 5 km kala polisler trafik kontrolü yapıyorlardı. Hızım düşük ve tenha bir yol olmasına rağmen beni durdurdular. Amirleri, araçta ehliyet ruhsat sorgulaması yaparken. Ben polis memuru arkadaş ile sohbet etmeye başladım. Hava çok sıcak. Üzerimde deri tulum var. Resmen haşlanıyorum. O sırada 200 metre ilerde bize doğru yaklaşan kasksız 2 motorcu gördük. Ben tabi polis memurunun yüzüne bakıyorum ne tepki verecek diye. Döndü bana” Bak bunlar durmaz kaçarlar” dedi. Motorcular aynen dediği gibi orta refüjden u dönüşü yaparak döndüp kaçtılar. İkimizde güldük. Sonra evraklarımı teslim ettiler. İyi yolculuklar dileyip gönderdiler. Ve nihayet İpsala sınır kapısındaydım. İlk kapıdan girdim, görevli evraklarımı kontrol etti. İkinci kapıya varmadan 5 dakika mola verdim. O sırada 2 Fransız motosikletli çift ile karşılaştım biraz sohbet ettik. Bana ileride yağmur bulutlarını işaret ederek dikkatli olmam konusunda telkinde bulundular. Yağmurluğum her şeyim tamdı, bu yüzden tedirgin olmam için bir nedenim yoktu. Teşekkür edip 2. Kapıya sürüp sıra beklemeye başladım. O sıra da bir Türk tır şoförü ile laflamaya başladık. Evrakların “Tam değil mi” diye sordu. Bende gayri ihtiyari evrakları göstermeye başladım. “ Tabi ki, greencard (uluslar arası trafik sigortası) burada, pasaport burada, yurt dışı sağlık sigortası burada, Uluslararası Ehliyet bu…” Dedim. Ehliyet yok! Tekrar tekrar kontrol ediyorum. Annemi arıyorum evde mi unuttum diye. Cevap vermiyor. İçimden yine kesin duymuyor diyorum. O sırada aklımdan buradan tekrar ehliyeti çıkarabilir miyim soruları geçiyor. Motoru sağa çektim. Kontak anahtarını bile üzerinde bırakıp, üzerimde deri tulum ve motosiklet çizmeleri ile ilk kapıya doğru koşmaya başladım. O yağmur bulutları havayı iyice kasvetli yaptı mı bir de? İlk kapıya vardığımda ehliyetimi burada unutmuş olabilir miyim diye gişe görevlisine sordum. Olumsuz cevap alınca iyice yıkıldım. Kafamı sola çevirdiğimde yerde ehliyetim hafif rüzgârın etkisiyle bana resmen “ben buradayım “ diye el sallıyordu. Sorun çözülmüştü artık. Tekrar koştur koştur 2. Kapıya vardım. Evraklarımı teslim ettim. Sonra evrakları güzelce sarıp sarmaladıktan sonra çantama yerleştirdim.
Artık Türkiye sınırından çıkmıştım artık. Türkiye-Yunanistan arası köprüden geçerken önce Türk askeri ardından Yunan askeri ile selamlaşıp Yunanistan sınır kapısına yani yeni yol hikâyeler başlıyordu…
-Devamı Gelecek Sayıda-
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.